15 Ekim 2007 Pazartesi

Galata Mevlevihanesi Gezisi


GALATA MEVLEVİHANESİ GEZİSİ


Beyoğlu’nun içinde Mevlihane tek başına kalmış bir garip değildi de tam tersine koskaca Beyoğlu Galata Mevlihanesi’nin o ufacık mekanında kaybolmuştu. Mevlihane vakarıyla Beyoğlu’nun serseriliğini yenmiş gibiydi. Daha fazla dayanamadım ve içeriye girdim.
İşte sınır. Sizi bir dünyadan alan ve ötekine katan sınır burası girdiğiniz bu ilk kapı oluyor. Dışarıda çalan müzik seslerinin gürültülerin bu kapıdan içeriye girmesi yasak sanki. Önce yılların ötesinden uzanan bir esinti deyiyor alnınıza, ürperiyorsunuz. Sonra Mevlana’nın nefesi kabul ediyorsunuz bu esintiyi. Siz de bu selama kalbinizle selam veriyorsunuz. Hoşgeldin! deniyor sanki size, hoşbuldum diyorsunuz. İstanbuldaki ilk büyük mevlevi kuruluşu olan Galata Mevlihanesi II. Beyazıt zamanında 1491 yılında inşa edilmiş. Tekkenin ilk postnişini Sultan-i Divan-i Sema’i Mehmet Dede’dir. Galata Mevlihanesi’nin ne yazıkki ilk dönemine ait bilgilerimiz çok sınırlı. Evliya Çelebi tekkede 100 adet derviş hücresi olduğunu yazar. Bu bilgiden anlıyoruz ki tekke en başından geniş ölçekli bir mimari programa dayanarak inşa edilmiş. Tekkenin ilk dönemlerinden günümüze kalabilen tek eser avlunun ortasında bulunan çeşmedir. Çeşmeyi Ermeni Mühtedisi olan Gümrük Emini Hasan Ağa 1649 tarihinde yaptırmış. Güzelim çeşme bu güne kadar yaşamış olmasına rağmen Gümrük Emini Hasan Ağa 1656 yılındaki Çınar Olayı’nda yani çeşmesini inşa ettikten sadece 7 yıl sonra idam edilmiştir. Galata Mevlihanesi günümüze ulaşana dek pekçok yangın geçirmiş ve her defasında yeniden inşaa olunmuştur. Galata Mevlihanesi’nin en güzel günleri Şeyh Galip’in postnişinliği esnasında gerçekleşmiştir dersek hata etmeyiz herhalde. Hüsn-ü Aşk isimli divanın da yazarı olan Şeyh Galip zamanında dergah İstanbul’un en önemli kültür merkezlerinden biri haline gelmiş. Mevlevi olan Padişah III. Selim aynı zamanda Şeyh Galip’in çok yakın dostu olunca Galata Mevlihanesi daha da destek görmüştür. Biri padişah biri şeyh olan bu iki insanın dostluğu bende hep ilgi uyandırmıştır. Birbirleriyle devlet işlerinden halktan yapılacak yeniliklerden bahsetmenin dışında mevlihanenin güzelim bahçesinde dertleşirler miydi diye merak etmişimdir hep. Sizler bu tarihi mekanda dolaşırken onların ayak izlerine rastlar mısınız bilmem ama ben her yerde ettikleri sohpetlerin yankılarını yakalar gibi oldum. Tekkelerin kapatıldığı 30 kasım 1925 tarihinde Galata Mevlihanesi de kapatılmıştır. Mevlihanenin kapatılmasıyla beraber buraya ait kitaplar Süleymaniye Kütüphanesi’ne gönderilmiş mevlihane ise uzunca bir müddet karakol olarak kullanılmıştır. Günümüzde ise mevlevihane varlığını müze olarak sürdürüyor. Her ayın ikinci ve son cuma günleri bir tasavvuf musikisi konseri düzenlenen mevlihanede sema ayinleri de gerçekleştiriliyor. Semazenler yüzyıllardır süren bu ayini Galata Mevlihanesi’nde devam ettiriyorlar. Bembeyaz kıyafetleriyle başları hafif yana eğik kendi etraflarında dünüyorlar. Mütevazi usluplarıyla dönüyorlar. Aynı galaksi gibi, dünya gibi,atom gibi... yeryüzünün hem en ufak hem de en büyük parçaları gibi dönüyorlar. Bu görsel şenliği izlemek için bile olsa mevlihanenin ziyaret edinilmesini kaçınılmaz olarak görüyorum. Mevlihane karşılacaklarınız bunlarla sınırlı değil, sema ayinlerinin yapıldığı bölümde iki koca kudum kendisine dokunmanız için bekliyor. Yine mevlevilere ait müzik aletleri ve diğer eşyaları görmek de mümkün. Ziyaretçilere açık olmayan alt katta ise insanın gözlerini yaşla dolduran çilekeşhaneler var. Birer oda şeklinde olan bu çilekeşhanelerde bir zamanlar edilen duaların izleri duruyor.Duvarlara sinen zikir seslerini içimize çekip mevlevihaneden ayrılıyoruz. Kibirin yerini mütevaziliğe bıraktığı kinin yerini aşka terkettiği Galata Mevlihanesi’nden çıkarken Mevlana’nın sesi uğurluyor bizi ‘Akıl ve zeka taslamak İblis’ten, aşk Adem’den’ Mevlana...

Hiç yorum yok: